DURDURULAMIYOR… |
Avukat BÜLENT AKSOY un Konya Memleket Gaztesinde yazmış olduğu köşe yazısı
DURDURULAMIYOR…
19. yy dan buyana tıbbın, beslenme eğilimlerinin, eğitimin gelişmesi ile insan ömrünün uzadığı söylenir. Bu gerçekle beraber kanser adını verdiğimiz hastalığın da sanayinin, teknolojinin gelişimine paralel veya daha hızlı bir şekilde yaygın hale geldiğini ve bu hastalıktan ölenlerin sayısının hergeçen gün arttığını görmekteyiz.
AIDS adlı hastalık önlenemez bir şekilde yayılıyor ve tedavisi de mümkün görülmüyor.
Şeker hastalığı neredeyse her ailede var ve bir yaşam şekli olmuş. Daha dünyaya gözünü henüz açmış bebeğin şeker hastası olduğunu söyleyen doktor, ailenin haberi alırken ki haline şaşırıyor ve “Ne var ki bunda. Artık herkes şeker hastası” diyebiliyor.
Çok sevdiğimiz insanların ya kendileri ya etrafındaki yakınlarının hergün bir haberi geliyor.
Ne yapıyoruz. Sağlık Bakanlığı Kanserle Mücadele birimleri kuruyor, sigara ile savaşıyor, Şeker Hastalığına Cumhurbaşkanlığı el atıyor. Elimizde telefon, etrafımızda wireless- uydu dalgaları, dudağımızda sigara, etrafımızda gerilim kabloları ve baz istasyonları ile buzdolabımızda organik olduğunu söyledikleri gıdalarla biz de kendimizce mücadele ediyoruz. Sonuç: Sıfır.
Yapılan araştırmalara göre dünyada şeker hastalığının en fazla arttığı ülke Türkiye. Dünya Sağlık Örgütünün 10 yıl sonramız için öngördüğü şeker hastası sayımızı şimdiden geçmiş durumdayız.
Tartışmalara bakıyoruz. Hepsi birbirinden ünlü profesörler çıkmış ekrana biri “sakkaroz şekeri dışındaki şeker hastalığa sebep oluyor, gıdaya girmemesi gerekir” diyor, diğeri “bu konuda kanıtlanmış bir şey yok, o nedenle devam edebiliriz” diyor. Biri “nişasta bazlı şeker zararlı” diyor, diğeri “bileşenleri aynı, pancar şekeri ile bir farkı yok” diyor. Ancak bir gerçek var ki insanlar sürekli hastalanıyorlar ve bu hastalık durdurulamıyor.
Birkaç yıl evvel dayımın, geçen yıl en yakınımızdaki bir arkadaşımızın, dün üniversiteden bir hocamızın babasının, evvel ki gün bir başhekim dostumuzun yeğeninin kansere yakalandığını öğrendik.
Bunlar ilk aklıma gelenler. Ya şeker hastalığına ne diyeceğiz. Neredeyse karşılaştığımız her ailede örneği var. Çok yakınımdan biliyorum bu hastalık kontrollü bir şekilde yaşanırsa öyle kötü neticelere vardırmıyor ama bu hastalığa yakalananın psikolojisi alt üst oluyor. Hele bir de yaşı küçükse. Yaşadıklarını tahmin edebilirsiniz.
Hiç kimse sigaranın sağlığa zararlı olmadığını iddia dahi edemiyor. Belki sigara içenler kızacak ama bu kadar zararlı bir madde neden içiliyor? Amerika’da şirketler uyarıcı yazılar yazmadığı için milyon dolarlık tazminat davalarını kaybettiler ancak ekonomik bir dev olan bu sektöre öldürücü darbeyi hiçbir ülke vuramıyor. Sigara ise kendi darbesini hergün yüzlerce insana vuruyor.
Bu hastalıklarla ilgili olarak çok büyük bir ekonomi var. Bir yandan hastaneler, diğer yandan dev ilaç firmaları. Hastalık ilerledikçe ilaçlar değerleniyor ve bir türlü çalışmalarda mutlu sona ulaşılamıyor. Kanser ilaçlarına devletimizin bir yılda ödediği para 1.4 Milyar Türk Lirası. Para bir noktada önemli değil, ülkelerin zenginliğinin, gelişmişliğinin de önemi kalmıyor. Milyonlarca insan bu hastalıklardan ölüyor.
Apple’ın ceosu Steve Jobs onca zenginliğin içinde kansere yenik düştü. Artık dünyanın zenginleşmek için değil insanlığın geleceği için çalışması ve bu ortak önlenemeyen sorunlara çare araması gerekiyor. İlaç devlerine ülkeler ödedikleri paraları ödemeye söz versinler. Yeter ki araştırmalarını hastalıkların acısını azaltmak veya hazin sonu geciktirmek için değil, hastalığı yenmek için harcasınlar. Sigara ile ilgili tüm ülkeler toplansın ve gerçek uygulanabilir bir karar alsınlar. Tiryakiler kızabilir ama içmedikleri dönemde hayatlarında ne eksikti onu düşünsünler. Çocukların genlerinin, hastalığa olan dirençlerinin bozulduğunu düşünsünler.
Stratejiler ve Üstün Hizmet Sunuyoruz