.jpg)
.jpg)
HAYDİ TATİLE! |
AV. BÜLENT AKSOY un Konya Memleket Gaztesinde yazmış olduğu köşe yazısı
HAYDİ TATİLE!
Son çeyreğine girdiğimiz mübarek ay geldi gidiyor. Tabii bayram planları da yapılmıştır veya yapılmak üzeredir.
Bu bayramda da birçok kişi otellere gidecek. Ne tatili bu? diye sorulduğunda muhtemelen “Başka ne zaman dinleneceğiz, çocuklarla zaman geçirmek için güzel bir fırsat işte.” gibi cevaplar alacağız.
“Ne olmuş, tatile gidilir, sabah kalktıklarında havuz başında önce ailece, sonra etraftakilerle, hatta havuzdan çıktıktan sonra kurulanırken karşısına gelen ilk çocuğa harçlık vererekte bayramlaşılabilir. Bayram ziyaretine hiç tanımadıkları bir masaya oturarak giderler ve ikram olarak her şey dahil reyonlarından kaptıklarını yanındaki masaya ikram eder, o masa diğerine herkes her şeyi paylaşır... unutulmaz bir bayram olur ” diyenler olabilir. Hatta eskiden büyüklerimizin parası olsaydı onlar da bayramda tatile giderlerdi ve nerede o bayramlar demezlerdi” diyenlerimiz de çıkabilir.
Yaşadığımız coğrafyada pek çok kültür mevcut. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde Ramazan ve Kurban Bayramının ehemmiyeti mühimdir.
Rahmet ayına kavuşmanın sevincidir Ramazan Bayramı.
Bayramlar, kulluk sadakatinin müjdecisi, ibadetin kutsiyetinin hediyesi olarak bizlere kutlayalım diye verilmiş, nasıl idrak edeceğimiz sünnet ile gösterilmiş özel günlerdir.
Evler en güzel temizliği bayramlarda görürler. Hatta ben çok iyi hatırlarım, köyde kutladığımız bayram öncelerinde evin heryeri; o dönem boya alınamadığı için kireç ile boyanır bembeyaz yapılırdı. Eve daha girerken bayram temizliği olduğu anlaşılırdı.
Bayramlarda ailece küçük bir konfeksiyon dükkanına gidip aldığımız giysilere duyduğum sevinci tarif edemem. Şimdiki neslin onlarca kıyafeti olduğu için belki çok önemli bir alışveriş olarak görmeyeceklerdir. Lakin çocuklarımız bayram için kendilerine bir alışveriş yapıldığını bilmeliler ki onlar da bu adeti kendi çocukları için devam ettirsinler.
Ellimizde bir poşet; kapı kapı şeker toplamamız, elini öptüğümüz akrabalarımızın uzattığı paraları önce öylesine ne gereği var şekli ile reddeder gibi yapıp sonra cebimize atmamız ve daha kapıdan çıkarken cebimizdekileri sayıp kimin kaç parası oldu diye gülüşmemiz, hiç görmediğimiz akrabaları görmemiz, tatlılar çeşit çeşit yemekler yememiz, arefe gününde mezarlıkları ziyaretimiz, vs… vs… Hepsi geleneğimiz ve hepsi birbirinden güzel birleştirici gelenekler.
Bir de yöreye özgü geleneklerimiz var ki onların hiç ölmemesi lazım. Bunlardan biri olan Hüyük ilçesi Budak Köyü’nde gördüğüm bir bayram geleneğinden bahsedeceğim.
Budak köyünde 8-10 tane konuk evi var. Genelde köye gelen yabancıların ikamet ettiği bu evlerin Ramazan Bayramlarındaki konukları köy halkı oluyor. Her sülalenin veya mahallenin Ramazan Bayramı’nda toplandığı ev belli. Bayram Namazı kılındıktan sonra caminin önünde dua okunuyor, herkes bayramlaşıyor ve evine gidiyor. Evlerinde yiyecek olarak ne hazırlamışlarsa tepsilere koyup toplanacakları konuk evine getiriyorlar. Bütün yemekler sofralara seriliyor ve her grup toplandığı evde bayramın ilk yemeğini birlikte yiyiyor. Yemek bitince bu evde toplananlar evin önünde bayramlaşıyorlar. Yaşlılar en önde, diğerleri sırayla onların elini öpüyor ve sıraya giriyor. Bu merasim diğer konuk evlerinde de aynen yapılıyor. Takribi saat 10.00 sularından itibaren konuk evinde yaşlılar ve bu eve gelecek misafirlere hizmet edecek birkaç genç kalıyor. Diğer ahali en yakındaki konuk evine topluca ziyarete gidiyor.
Ziyarete gidilen konuk evinde bulunanlar gelenleri memnun olmuş şekilde uğurlamak zorunda. Gelenlerle bayramlaşma yapılıyor tek tek hal hatır soruluyor ve içecek ikramları yapılıyor. Aynı şekilde diğer gruplar da sırayla evleri ziyaret ediyorlar ve kendilerini bekleyen ev sahiplerinin bayramlarını kutluyorlar, şakalaşıyorlar. Her grubun hangi sırayla hangi eve gideceği belli.
İşte bu ziyaretler esnasında gelen misafirlere bir kabalık yapılırsa, hoş olmayan bir karşılama veya uğurlama yapılırsa, gelindiğinde hizmet edilmezse veya istenilen içecekler getirilmezse,… işte orada kıyamet kopuyor. Bazı muzipler sırf niza çıksın diye olmadık şeyler istiyorlar.
Bütün gruplar bayramlaşmayı bitirdikten sonra hakkı ile karşılanmayan grup yaşadığı hadiseyi bir dilekçe ile muhtarlığa sunuyor. Köyden yaşlılardan biri hakim oluyor ve müşteki taraf ile suçlanan taraftan birer kişi avukat sıfatı ile köy kahvesinde duruşma hazırlığı yapıyor. Suçlanan taraf asker diye tabir edilen kişilerce mahkemeye getiriliyor ve yargılama başlıyor.
Suçlama dilekçe ile yapıldığı için savunma iddiayı biliyor ve hadise ile ilgili tanıklarını, neden bu suçlamanın yapıldığını, haksız olunduğunu anlatıyor. Müşteki tarafta aynı şekilde tanıkları ile hadisenin nasıl yaşandığını, manevi zarar gördüklerini, kusurun çok ağır olduğunu belirtiyor.
Ve hüküm veriliyor. Şayet suçlama haksız ise Beraattine deniyor ve dosya kapanıyor. Yok eğer suçlu bulunur ise ceza veriliyor. Verilecek ceza suçun ağırlığına göre değişiyor. Son derece mühim bir haksızlık; örneğin grup geldiğinde karşılayacak kimse olmaması veya uğurlanmaması gibi bir suç sabit ise bütün köye pilav dökülmesine şeklinde karar verilebiliyor. Hafif ise lokum dağıtılması gibi bir ceza ile geçiştiriliyor.
Ama izleyenler büyük bir zevk alıyorlar ve ceza da geleneğin hediyesi oluyor.
Bunlar bizim aslımız. Bizi birbirimize bağlayan ve bizi, kendini uygar olarak tanımlayan batıdan ayıran. Bana göre bu gelenekleri yeni nesle aktarmakta bizim asli görevimiz.
Stratejiler ve Üstün Hizmet Sunuyoruz